Sayfalar

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Klinik

                                                                                       'Ölüm, son uyku mu?
                                 Hayır, en son ve kesin uyanış.'
                                                Sir Walter Scott

Herşey tamam.

Bu sefer başaracağım.

İntihar mektubum hazır. Ufak bir ihtimal de olsa, benim ortalarda olmamamı birileri fark edecektir. En azından annem ve babamdan ümitliyim.

Herşey tamam.

Artık çevremdeki insanlara verdiğim zararı sonlandırmalıyım. Ne de olsa bunların hiç biri onların suçu değil. Benim de suçum değil. Anne ve babamın söylediğine göre tanrının da suçu değildi. Gerçi babamı sarhoş olduğu bir kaç gecede tanrıya söverken yakaladım ama benim başıma gelenler yüzünden mi, yoksa kumarda kaybettikleri yüzünden mi sövdüğünü bilmiyorum.

Sürekli uyuklayan 2 köpek, 5 kedi ve cinsine uygun hareket etmeyen kafes dolusu muhabbet kuşları ile dolu evimde kendimi öldüreceğim.

Durumumu fark ettiğim zaman herşey o kadar sihirli gelmişti ki bana. Annemin anlattığı masalardaki büyücüler gibi…

Bir anı var aklımda -kendini öldürmeden önce hatırlanmayacak cinsten- 7 yaşındayım. Soğuk bir hastane yatağında yatıyorum. Çevremde bulunan onlarca doktor, bütün dikkatleriyle beni izliyorlar. İçlerinden biri, terli alnını silip, gözlüklerini çıkartıyor. Biraz daha yakınlaşıp elindeki küçük fener ile gözlerimi kontrol ediyor. Göz kapağımı o kadar yukarı çekiyor ki, canım acıyor. Annem ve babam hiç bir şekilde konuşmamam gerektiğini söyledikleri için sesimi çıkartmıyorum.

Hayatım boyunca emirlere itaat ettim.

Kendimi banyoda öldüreceğim. Duş perdesini açıp, bütün şampuanı küvetin zemine boca ediyorum. Duş ahizesinin kordonundan boynuma uygun bir ilmik yapıyorum. Boyumun çok uzun olmaması işime yarayacak. Boğulmaya başladığım anda, refleks olarak bir yerlere tutunmak isteyeceğim. Bunu engellemek için atkım ile ellerimi bağlıyorum.

Bir kadının bunu bana yapmasını ne kadar çok isterdim. İntihar etsem de bakir olarak öleceğim için belki afedilebilirim.

Dikkatli bir şekilde küvete giriyorum. İlmiği boynuma geçirmeden kayıp düşmek istemiyorum.

Üçe kadar sayıp, ileriye doğru küçük ama hızlı bir adım atarsam, herşey bitecek.

Çevreme o kadar çok kötülük yaptım ki.

Tek isteğim, insanların benimle konuşurken uyuyakalmamalarıydı.

Evet, bir süper gücüm vardı. İnsanlar ile sohbet etmeye başladığım anda, karşımdaki kişi uyuyakalıyordu.

Belki bir çizgi roman karakteri olsaydım bu etkileyici bir özellik olurdu.

Kötü adam, güzel kızı kaçırırdı. Ben, evimden dahi çıkmadan kötü adamı telefonla arardım. Edeceği bir kaç küfürün, benim kendimden emin sözlerimden sonra daha güzel kızı nasıl öldüreceğini anlatamadan uyuyakalırdı. Güzel kız oradan kaçıp kurtulur ve sonsuza kadar mutlu yaşardık.

Bu aralıklarla tekrarlanır. Bende her defasında sevgilimi kurtarırdım.

Çünkü kötü adamlar, güzel kızları severler. Bir süper kahramanın çirkin bir sevgilisi olsa, eminim ki hiç bir kötü adam onu kaçırmak için mücadele etmez.

Ama bir süper kahramanın çirkin bir sevgilisi olamazdı. Sosyal Darwinizme göre, mükemmel gen -  ki onu mükemmel yapan güzelliği olurdu- ancak mükemmel gen ile - ki benim mükemmeliğim sohbet ederek insanların uyuyakalmasını sağlamamdı- çiftleşebilirdi.

Ve benim durumum, bilim insanlarının söylediğine göre evrimimizin bir adım daha ileri gitmesiydi. İnsanlar evrimleşmeye devam ediyordu. İlk örnek bendim. Daha da mükemmele giden ara form.

Ben ise böyle bir kahraman hikayesinde kötü adamdım. Çünkü evrimime karşı çıkıyordum.

İnsanlara sadece benimle konuşmaları için o kadar çok kötülük yaptım ki…

Konuşmaya ihtiyaç duymaya başladığım ilk zamanlarda acil durum servislerini arayıp oradakilerle konuşmaya çalıştım. Yine öyle bir gecede, tüm personeller uyuyakaldığı için şehirde 3 günde bastırılabilen bir anarşi oluştu.

Lisede aşık olduğum kıza açılabilmek için, sırasına onunla buluşmak istediğime dair bir not bırakıp, kahve içmeye davet ettim. Geldiğinde ise olası bir uyku durumunu yok etmesi için 12 tane duble espresso içirdim. Mide kanaması geçirdi.

Üniversitede herkes dilsiz olduğumu zannediyordu.

Oda arkadaşım işaret dili öğrenmeye karar verdi. İlk dersinden çıktıktan sonra benimle birazcık bile olsa konuşabilecek olmanın heyecanı ile odaya geldi.

- Nasılsın?

- İyiyim, teşekkür ederim.Sen?

- İyi.

Uyuyakaldı. Sonra herşey tekrar başladı . Doktorlar, deneyler, araştırmalar… Ve yeni bir teşhis konuldu: Sorun sesimde değilmiş. İnsanlar benimle ne şekilde olursa olsun, iletişim kurmayı denememeliymiş. Üniversiteyi bıraktım. Fakat, durumum oda arkadaşıma çok çekici geldiği için peşimden geldi.

Herşeyi denedik birlikte. Bütün uyuşturucuları, koca karı ilaçlarını, pagan ayinlerini. En son çok gizemli bir adamdan aldığı bir kutu hap ile eve geldiğinde, ‘- bu seferde yazarak deneyeceğiz’ diye bağırdı.

Hapların hepsini avucuna alıp, ağzına attı. Kağıda ‘ – Bu sefer olacak yazdı’. Bekledik. Haplar etkisini gösterdi, masada duran kalemi sol gözüne saplayıp, kendini camdan aşağıya attı. Otopsi sonuçlarında vücüdunda bilenen bütün uyuşturucu türlerine rastlandı.

Junkieler tarafından hala ilah olarak görülüyor.

Sonrasında evden çıkmadım.

Çok uzun zaman.

En son şu uyuklayan hayvanları almak için çıktım.

Okuduğum dergilerden birinde hayvanların, insanların en iyi dostu olduğu ve her zaman onları dinledikleri yazıyordu.

Bana öğrettiği tek şey sadece insanlarla değil, hayvanlar ile de sohbet etmeye çalıştığım zaman uyuyakaldıkları oldu.

Hazırladığım ilmiği boynuma geçiriyorum.

Beni kurtuluşa götürecek olan küçük adımı atmadan önce derin bir nefes alıyorum.

Dairemin kapısının altından içeri doğru bir broşür atılıyor.

Daire kapısı ile banyo kapısının karşılıklı olması bir mucizenin başlangıçı için sebep olmamalı.

İnsan, intihar ediyor bile olsa banyo kapısını kapatmalı.

Broşür zeminden hızla kayarak, banyonun ortasına geliyor.

Ucuz bir grafikçi tarafından hazırlanmış bir broşür.

‘UYKU SORUNU MU YAŞIYORSUNUZ? KLİNİĞİMİZİ ZİYARET EDİN. SORUNUNUZU TEK SEANSDA ÇÖZELİM’

Daire kapısı ile banyonun kapısının karşılıklı olması bir mucizenin başlangıçı için sebep olmamalı.

Süper kahraman olacağım. Düşman ben değilim. Dışarıdaki insanlar ile ortak bir düşmanımız var. Uyku. Onlar uyuyamıyorum, ben ise herkesi uyutuyorum. İşte bahşedilmiş olan bu.

Bir uyku kliniği açmalıyım. Yıllardır o kadar çok hastane, araştırma merkezi, laboratuvar gördüm ki, bu işi yapabilirim.

İlmiği boynumdan çıkartıyorum. Bileklerimi attığım düğümü açmam daha zor oluyor.

Hayatım boyunca çalışmadım. Yeteneğim – evet, artık yetenek olduğunun farkındayım- yüzünden devletten maaş alıyorum. Sus payı. Kimseye söylememem gereken bir durumum varmış. Düşmanlarımızın elinde tehlikeli bir silaha dönüşebilirmişim. Gücümü ancak ülkemiz zor bir durumda kalırsa kullanmalıymışım.

Başarılı iç ve dış politikalarımız yüzünden kullanmama hiç gerek kalmadı.

Şimdi ise kendim için kullanacaktım. Kapı altından broşür atacak kadar önemliyse, şehirde uykusuz bir sürü kişi olmalıydı. Üstelik ben, bu işi broşürdeki sahtekarlar gibi para için bile yapmayacaktım.

En son ne zaman biriyle sohbet ettim hatırlamıyorum.

Gelecek olanların sadece arkadaşlıklarını istiyordum.

Günlerce hazırlandım. Evimdeki herşeyi kulakları iyi duymayan bir eskiciye sattım.

Telefonla arayıp karşımdaki satıcının uyuyakalma riskini göze alamadığım için internetten 6 tane yatak, kendim için çalışma masası, deri bir ofis koltuğu ve beyaz önlük siparişi verdim. Profesyonel görünmeliydim. Ne de olsa en iyi olduğum iş, insanları uyutmaktı.

Broşürler ve afişler hazırlayıp, yaşadığım şehirin her yerine dağıttım.

Uzun bir aradan sonra dışarı çıktım. Hiç bir şey değişmemişti. Ama ben ilk kez kendimi işe yarar hissediyordum.

Eve geldiğimde yorgundum.

Kliniğimin açılışını yaptığım ilk günün gecesinde telefonum çaldı. Karşımdaki ses o kadar yorgundu ki, öyle bir ruhu iyileştirebileceğim için bedenimde derin bir kudret hissettim.

Artık bir hekimdim. Gelenlerle ne kadar konuşma şansım olacaksa, o anları böyle süslü cümleler ile doldurmalıydım.

- Hemen gelmeliyim, günlerdir uyuyamıyorum.

- Bekliyorum.

Telefonu kapattım.

Henüz telefonda hizmet vermiyordum. Kurumsallığın bir sonraki aşamasındadır bu. Yarım dönemde olsa üniversitede işletme okumuştum.

İnsanlar kliniğime gelmelilerdi. Memnuniyetlerini yüzlerinde görmeliydim. Sıcak bir gülümseme. Ardından gelen teşekkür. Sakince kafamı sallayacaktım. Görevimimiz bu.

Kapı çaldı. Sesi kadar, görüntüsü de yorgun bir adam vardı karşımda. Hazırladığım vizyonumuz-misyonumuz ve klinik talimatları katalogunu eline tutuşturdum. 

Hayatı boyunca emirlere itaat etmişti.

1 numaralı yatak. Ayakkabılarını çıkartıp, yatağa girdi. Gözlerini tavana dikmiş, beni bekliyordu.

Yatağının kenarına oturdum. Gözlerini kapattı.

Adını ve yaşını öğrenebildim sadece.

Uyuyakaldı.

İlk işimi başarıyla tamamlamanın gururu ile odama döndüm. Beyaz önlüğümü ütüsünün bozulmaması için özenle askıya asıp, yatağıma girdim. Kendi kendime konuşurken uyuyakaldım.

Sabah uyandım. Konuğumu kontrol ettim. Stabil biçimde uyumaya devam ediyordu. Evet, hekimseniz, stabili sürekli olarak kullanmalıydınız. O gün yeni bir konuğum olmadı.

Ertesi sabah. Konuğumu kontrol ettim. Stabil biçimde uyumaya devam ediyordu. Evet, hekimseniz, stabili her sabah kontrolünde en az bir kere kullanmalıydınız. Herhalde çok yorgun olmalıydı. Memnuniyet önemliydi. O gün annem ve babamdan başka kimse telesekreterime mesaj bırakmadı.

Üçüncü günün sabahı. Konuğumu kontrol ettim.  Ex olmuştu. Kaput. Eğer hekimseniz böyle anlarda saatinize bakıp, yanınızdaki hemşireye resmi ölüm saatini belirtir, hastanın dışarıda bekleyen yakınlarına elinizden geleni yaptığınızı ama hastayı kurtaramadığınızı söylersiniz. Başınızı dramatik biçimde önünüze eğip, baş sağlığı diledikten sonra onların bağırışları ve gözyaşlarını arkanızda bırakıp oradan uzaklaşırsınız.

Evdeki çürümeye başlayan et kokusundan anlamamıştım öldüğünü. Çünkü hiç çürük et kokusu duymamıştım. Gelen kokunun baharatlar ile arası iyi olan alt kat komşumun evinden geldiğini düşünüyordum.

Yataktan düşmüş eline dokunduğumda anladım. Çünkü daha önce bir ölünün eline dokunmuştum. Üniversiteki oda arkadaşımın eline. Bu kadar soğuktu.

Eğer bunların hiç biri olmasaydı, şu anda bende bu kadar soğuk ve kötü kokuyor olacaktım.

Dünyaya bir kötülük daha yaptım ama kötü biri olmadığımı gösterecektim.

Sadece adını ve yaşını bildiğim bir adamı öldürdüğüm için teslim olacaktım.

Kasten ve planlayarak adam öldürmekten alacağım ceza idamdı.

Uykusuz adamın cesedi ile sokağa fırladım.

Eğer bir hekimseniz soğukkanlı olursunuz. Ben, hekim değildim.

İnsanlar etrafımda toplanıp, ne olduğunu sormaya başladılar. Anlattım. Uyuyakaldılar. Onların uyukaldıklarını gören bir grup insan daha toplandı. Onlarda uyukaldılar. Daha sonra başkaları. Daha da başkaları. Çok daha başkaları.

Sonunda bir sokak dolusu uyuyakalmış insanın ortasında kollarımda bir ceset ile ayakta dikiliyordum.

Yerdeki insanlara zarar vermeden, üstlerinden atlayarak ilerledim.

Bir başka sokağa girdim. Bir başka sokağa daha. Sonra bir meydana çıktım. Oradan trafiğin yoğun olduğu bir caddeye. Tepemde bir helikopter uçmaya başladı. Polis havaya bir el ateş açtı. Dur ihtarına uydum ve durdum. 

Polisle göz göze geldik.

Koşmaya devam ettim. Peşimden bir tankın palet sesleri gelmeye başladı. Köşeyi döndüğümde o da durmuştu. Şehirin en yüksek yerine doğru koşuyordum. Tepeye ulaştım. Şehire baktım.

Bütün şehiri koşmuştum.

Arkamda tamamı uyukalmış bir şehir vardı.

Kliniğe gitmeme, onlarca testin ve araştırmanın yapılmasına gerek yoktu. Yeni teşhis konmuştu. İnsanlar artık beni gördüklerinde uyuyakalıyorlardı. Evrimim bir basamak daha atlamıştı.

Ve ben koca bir şehiri yenmiş bir süper kahraman olarak, kollarımda güzel bir kız olmasa da, kurtarılmış bir ruh ile uyukalmış şehire bakıyordum.



1 yorum:

Adsız dedi ki...

refreshing, yeni bir soluk, filan... şok güzel ağbijim,
siz mi yazdınız? maşallah...