Adım Yusuf, bu sadece bir rastlantı. Kuyunun dibini göreli
iki ay oldu. Kuyunun duvarları dik! Kuyunun
duvarları ıslak, kaygan ve ben peygamber değilim!
Adım Yusuf. Hayal ettiklerim hep başkalarınındı. Bu bir
serzeniş değil, zira başkaları benim istediklerimi yaşadı diye yakınmıyorum.
Aksine, ben hep başkalarını hayal ettim. İstediğim o kızın gelinlik hayalleri,
o çocuğun ilk defa birinin elini tutuşu, herhangi birinin saçları örgülü o kız
çocuğunu arabanın önünden son anda çekip alışı, saçı sakalına karışmış adamın
mendil satan çocuğa gülümseyişi, hayattan hiçbir beklentisi kalmamış o kadının
artık bitti deyişi. Bunların hepsini ben hayal ettim, başkaları yaşadı.
Hiçbirinin aklında bunları olabileceği ihtimali bile yoktu ama yine de tüm bu
hayallerin gerçekliğine onlar sahip oldu. Benim tarafımdan yazılmış oyunları
onlar sahneledi. Pratikteki her şeyin sahibi onlar oldu, benimse babam öldü.
Babam iki ay önce öldü. Mezarını mezarcılar kazdı, ben
örttüm. Onlar bir kürek kazarken ben on kürek doldurdum ancak mezar yinede
açıldı. Sanki tüm eş, dost, akraba mezarcı olup çıkıvermişlerdi. Benim attığım
tek seferlik on küreğe onlar yüzlerce
kürek toprakla karşılık verdiler. Babamı kazdıkları çukura indirdiler, ben hiç
yardım etmedim ve ilk andan itibaren hayırsız evlat olup çıkmıştım bile.
Babamı boylu boyunca yatırıldıktan sonra bu sefer tersine
bir yarış başladı. Onlar doldurdu, ben kazdım yada sadece doldurduklarını
boşaltmaya çalışabildim. Gücümün yetemeyeceğini anladığımda babamın yanına
indim. Belki beni canlı canlı gömmezler diye. Hayatımda ilk defa duygu
sömürüsüne tamah etmiştim. Takınabileceğim en aciz ifade şimdi yüzümdeydi ancak
işe yaramadı, yanılmıştım. Ağzım, yüzüm, saçlarım, her tarafım toprak içinde
kalmıştı ama önemi yoktu. Tek yapmam gereken yukarı bakmamakdı. Avuç avuç
toprak boşaltmaya başladım. Babamla ikimizin üstüne yağan toprağı. Durmadılar!
Ayaklarımın dibindeki son beyazlığında artık görünmediğini
fark ettiğimde hala yukarıdan yağan toprağı ellerimle boşaltmaya çalışıyordum. Sonra, üstümüze düşen toprağın
artık her seferinde bir avuç olduğunu anladım ve her yer kararmaya başladı.
Kafamı, aşağı indiğimden beri ilk kez o an kaldırdım. İkimizi birden gömmekten
vazgeçmişlerdi. Çukurun içinde sadece babama kadar toprak vardı, sadece ona
yetecek kadar toprak atmışlardı ancak toprak atmayı bıraktıklarında
gitmemişlerdi. Hala oradalardı. Etrafımızda, biz farkına bile varamadan duvarlar
yükselmişti. Üzerine yeni yağmur yağmış taşları mezarı çevreleyecek şekilde üst
üste koymaya ne zaman başlamışlardı bilmiyorum ama sanırım bir mezarlık içine
inşa edilmiş ilk kuyunun mimarlarıyla karşı karşıyaydım.
Adım Yusuf, bu sadece bir rastlantı. İki aydır kuyunun
dibindeyim. Kuyunun duvarları dik. Kuyunun duvarları ıslak, kaygan ve benim
için ağlayacak Yakup adında bir babam yok. Babam ayaklarımın altında. Babam artık nefes almıyor. Babam böcekleri besliyor.
10 yorum:
Haydaa nidası yaratan "aynı" kurgular, gerçekler.
Bense 5 senedir oradayım, bir yan kuyuda..
Bi saattir blogumdayım çıkamıyorum
Kal sağlıcakla...
Yürü be ''baba''.
Tebrik ederim arkadasim guzel yazi olmus. Babani hayallerinde ve kaleminde yasatarak, gercekligi degistiriyorsun aslinda.
gerçeklik paylaşılmış bir halusinasyondur.peki aynada gördüğüm adam kim ?
havalı
bütün paylaşımlarda aslında çok derin duyguların saklı yada o yazıların temellerinin bu duygular olduğunu farkettim , yaada ben öyle yorumladım desem daha doğru olur. aslında anlatılanlar yazılanlar tamamen bizden ama sanki bir yağmurlu sonbahar akşamüstünde kararmaya yüztutmuş göğün altında bir ıssız sokakta yürürken fısıldanmış şeyler gibi...
ne denir bilemedim, sonra düşündüm, zaten geriye denecek pek bir şey bırakmamışsın... öyle boş boş yorum yazdım işte...
yanlış anlayanlar için ufak bi açıklama: Arkadaş bu bildiğin hikaye, babam hala sağ salim allaha şükür.
Yorum Gönder