Zihin, kendisinin sorgulanması sırasında, bir
başkasını yanlışlıkla kendine buyur eder.
Boşluğa akan kelimeleriniz algınızdaki çarpıklığı
açıklayamayacaktır.
Yaratım çığlığı, yazma-trans anı geldiğinde:
“Dışarı! Dışarı! Defolun!” diye haykırmaya başlar.
İşte tam bu anda yaratımın tüm yükünü
omuzlarınıza almışsınız demektir.
Bu yükü yüklenen içe-vurumcu blogger olma
hayali, bir diğer anlamda zamansızlığı ifade eder. Aynı boyundan akıp vajinaya giden bir haiku
gibi, göze hiç batmaz/batmayacaktır.
Yaratım sırasında aynada gördüğünüz
mevcudiyet, bir sesleniş, adeta bozmak için yok etmekten vazgeçmiş bir kafanın
AT!a dönüşümü gibidir.
Öğreti: “yazma edimi soyuttur” der. Bu
soyutluk duyumsal bir cinayeti andırır.
Cinayet işlendiği anda orada inançlar sona ermiş, suç görünümleri artık
bilinçaltına kaldırılmıştır.
Geride bıraktığınız “kelime-izler” bir
gösterge işlevi görür. Böylece her şey bir düz/ü/e/lme aşamasına girer.
Yazarken daima hafife almanın kıyısında
gezinin.
Çünkü yazma edimi, uçmayı başarabilmek için
uykusuzluk ile iletişim halindedir.
İkinci büyük öğreti olarak, sersemlemiş
halde uzun süre öylece bakakalmayı deneyin.
Uykusuzluk - uykunun - gözetleyicisidir.
Levinas’ın modası geçmiş deyimiyle, uyanık
oluşunuz çoktan kendi üzerine kapandığı veya kendi halinin sınırlarında
dinginleşerek uyuduğu -sürekli uyandırılan- bir ruhun tinselliğidir.
Uyku halinde yazmaya çabalamak, boşluğu
yavaş yavaş ve mutlak suretle, içkin bir doluluğa terk etme eylemine dönüşür.
Yani egoizme karşı, uyku ile mücadele etme
sanatını deneyin.
Uyurken kelimelerinizden çıkarttığınız imgeleri,
sadece sizi gözetleyenin anlayabileceği, panoptik bir obje şekline dönüştürün.
Adeta gün boyunca ördüğünü, geceleri gizlice
söken Penelope gibi, her an kurduğunu bozan ve bunu bir güvenlik önlemi olarak
almayı seçenlerin tercihi olmak gerekir.
Geride bırakılan dışkı, yani yazılan nesne,
amatör vicdanın saflığını bozmalıdır.
Kendini yazdıkları ile ifşa etmek, sorumluluktan
kaçmanın bir diğer yöntemidir.
Tüm sorumsuzluğumuz, söylemenin
eksikliğinin vahametindendir.
Yaratırken karşınızda doğum yapan -nesne düşünce-
seyrektir ve kısa sürer.
Emin olmalısınız ki, yazdıklarınıza ve
söylediklerinize, tüm her şeye ihanet etmeyi seçmek, yazımın bir görevi olarak
size geri sunulacaktır.
Şuna kulak verin; söylememde ki korkaklığım
nedeniyle, yazmada yalnızım.
Aynı şu cümledeki “yarının, dünün ve
sonraki günlerin bugün ile aynı olacağını fark ettiğim anda, bu kaçınılmaz keşif
altında ezilmem” gibi…
Yazmak belki özgürlüğün ötesine geçen bir
girişimdir. Anımsayamadığınız, temsil edemediğiniz, belki vazgeçtiğiniz her
kelimenin, artzamanlı bir öncelik içerisinde yer değiştirmesi gibi.
ve bütün bu sancılı mahremiyet, kendini
yitirerek yeniden bulma olgusu gibi, bizi hep yaşadığımız şizofrenik yazı(trans) arzuya
götürür:
“Sancı ile gelen her ilham, bir abartma
melekesinden kaynaklanacaktır."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder