Keskin
bir bıçağın bağımlılık bahanesi, her bireyin ruhunda belli bir ölçüde
tekrarlanır.
Yeni
bir esere başlarken, ide’nin müziğe eşlik etmesi gibi, onu sarıp sarmalayan ve
bir transparana dönüştüren - dönüştürücü - örgüsünde dile geliyorum. Aynı Klee’nin
resimlerindeki gibi tinsellikle, duygusallığın oluşturduğu, resmin ya da
ezginin üzerinde bir yasa. Boşlukta dolanırken yarattığın müzik, artzamanlı, bazen
dramatik ve neşeli hatta Don Giovanni ile kol kola girdiğimiz o gecenin son
sahnesinden önceki sahne gibi gerilimli ve tanrısal...
Yeniden
açmış olduğun çukurdan içeriye girme girişimim, geriye doğru bir hareket gibi. Aynı
yaşadığımız yapay seçilimli hayatın, fragmanlara ayrılmış gerçekliğini
bütünleme girişimine benziyor.
"Her
cinayet bir norm’dur aslında." Kim istemez ki, cinayetini tamamladıktan sonra
birkaç derin soluk almak ve her şeyin yoluna girdiğini yaşamak. İşlediğin
cinayet bir geometrik çizgi örüntüsüdür. Orada ışık ve renk bütünlüğü maddeden
sıyrılmıştır. Homo-faber olduğunu ispatlayan elindeki nesne, kökeninden
kopardığın; örneğin füğde temayı oluşturan notaların değerlerini değiştirme
biçimidir. Küçülür ya da büyürsün, ---kendin tarafından. Ama asıl tema, elinden soğuk
parkelere kan damlarken, ritim değişikliğine uğramamaktır.
Zevk, son derece geniş kapsamlı bir dönüşümdür.
Yatakta ölüm anında kaydedilen her ses inişli çıkışlı bir yürüyüşün, birbirleriyle ilintili matematiksel ve üç boyutlu bir grafiğe benzer. Daha önce grafik çizmiş herkesin tahmin edebileceği gibi, seste temanın yatay yürüyüşü, her sesin dikey olarak birbiriyle ilintisi ve uzaklığını görselleştirir. Ses, renkle belirtilebilir. Örneğin çıkardığınız seslerin değerlerini, aynı anda yataktaki sevgiliniz, renkli kareler yardımıyla görselleştirebilir. Tını-renk-sex çemberi, katil bir bestecinin gökkuşağıdır.
Söz-hece,
sadece ateşin önünde ve ateşin kontrpuanı halinde söylenirse etkilidir.
Temel
gürültüleri düşünün. Her biri, işlenen cinayetin kendini haklı çıkaran görevi adeta.
Geleneksel armoniler yerine mekanik aletler ile gerçekleştirilen gürültüler
gibi. Gıcırtı, sürtünme, vurma, gürleme, kükreme, mırıltı, inleme, inilti,
ıslık, belki orgazm… Fütüristler bu sesleri çıkaran makineler yapmışlardı. “Intonarumori”
adını verdikleri bu aletlerle konser veriyorlardı. Kan, yani gürültü müziği, hacme
bağlıdır. Seçmiş olduğumuz alet, bizi teozofiye götürür. Giderek soyutlaşan
ağaç resimleri gibi karanlıkta bir urgan arar, yüksek bir yer bulamamanın
verdiği hayal kırıklığı ile tinselliğe doğru bir evrim izlemeye mahkumuzdur.
Gece
ve gündüz, hücrenin duvarlarıdır.
Gecenin
ne bok olduğunu biliyoruz da, gündüz bir suskunluk değil, tersine birçok sesin
bir arada duyulmasından oluşan, armoninin dışında bir gürültüdür. Müzik bir
hacim duygusudur. Kanından aldığım üç renk ve renk-sizlik, yani gürültü karşılığı
bir kompozisyon...
Her maktulün,
tıpkı hayatın kendisi gibi - hiç birşey kanıtlamama mazareti olduğunu biliyorum
artık.
Tanrıların
proleteri aşağı iniş anında işkencesini oluşturan şeyin aynı zamanda onun
zaferi olacağını bilir.
Üstesinden gelemeyeceği hiçbir yazgı yoktur. Boşluğa atılan bir adım olarak inişi, neşe
içindedir.
Eğer mutlu ölümün kitabını yazma girişiminde değilseniz, saçmayı bir
gün keşfedeceksiniz demektir. Sisyphe’nin tüm neşesini ödünç almayı deneyin...
Yaratılmış olanın yazgısının, yani
yuvarlanmaya mahkum olan o kayanın, en yaygın cinayet aleti olmayı sürdürdüğünü
göreceksiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder