Başkaları büyük duvarların ve muhteşem mimarilerin önünden
kem gözlerle geçerken, zihnin çoğu uzvunun okuduklarından ve de tanık
olduklarından ne kadar daha fazla işleve geçtiğini, dinleyen kişi; yani artık
sokağın sonuna varan kişi ne denli farklı gözlüklerle seyre daldığı gerçeği ile
fark eder. Hem kem gözler, hem de irade bütün geçmişini; yaşamadığı ama yaşamış
olmayı istediği, edebi eserlerden, halk şarkılarından, ballad’lardan referans oluşturduğu esas geçmişine doğru her gün
azar azar siliverir bir saat, hatta bir an uğruna...
Anların, dakikaların,
saatlerin, günlerin, ayların, yılların, dönemlerin silueti o büyük ve yüksek
duvarlara öyle bir yansır ki... Bir anda gözünde öyle bir büyürler ki... Ama
bir de koca bir dönem bir anda öyle bir küçülüverir ki... O yaşlanadursun, dönemler
kronolojik olarak değil ama simgesel bir ezgide o kadar genç kalırlar ki...
Artık ne kendisi, ne de o dönemler hakkında
söylenecek bir şey kalmıştır, geçmiş, gelecek ve de bambaşka bir hikaye
üzerinden...
-*-
İşte
böylece bir halk şarkısında
hayat vaat eden geçmişi mümkün olmayan görevlere atfedip bugüne çekerek nasıl
da hüzünlenir. Geleneksel ezgi ''Scarborough Fair'e mi gidiyorsunuz?...''
diye sorduğunda siluetin içinde boğulmuş garibin, başkalarının kem gözlerinden
sakınması için o yerine getirilmesi istenen görevlerin detaylarına
odaklanmasına nasıl da müsaade eder; sanki bir galeride bir resmin tek bir
detayına saatlerce bakıyormuşçasına, kapanma saati geldiğinde ve diğer kem
gözler odayı terk ettiğinde hala tablonun tek bir detayına bakıyormuşçasına.
Garibim
''ona
söyleyin bana bir keten bluz örsün (...) dikiş ve nakış işi olmadan'' diye
mümkün olamayacak isteklerle artık kem gözlerin yerini onda tutkulu bir bakışın
aldığı tüm bir yaşamını nasıl da feda eder o tek bir an ve de işte; o tek bir kişi için.
Şimdi gerçekleşmesi
mümkün olmayan isteklerde bulunmanın sırası onda ve koskoca bir dönem bir anda
gençleşmiştir, onda her şeyi görebilir, hissedebilir, duyabilir ve dahası o
istekleri yahut görevleri yerine getirebilir kıvamdadır.
Ama bir dakika… Bu böyle olmaz, sokağın sonuna geliyoruz, detaylar
tehlikeli… Çok tehlikeli…
Çünkü ''ona söyleyin bana bir arazi bulsun (...)
tuzlu suyla deniz kumu arasında'' gibisinden isteklerin gerçekleşmesine
müsaade etmemesi gerekiyor ki gerçekleşseler umutlar tüm bir yaşamın feda
edildiği o tek bir andan kopacak ve bugünün sevimsizliğinde bir vücut
arayacaklar… Kanser gibi yayılacaklar; siluetin yüksek duvarları yamyassı
etmesine ihtiyaç duymayacaklar. Duvarlar gittikçe küçülecek. Bu sokak hiçbir yere çıkmıyor.
Son söz:
Durum vahim olsa da onun şu ricasını yerine getirin lütfen: Eğer Scarborough Fair’e gidiyorsanız, lütfen
ona bildirin ve o tek kişiye onu
hatırlatın “bir zamanlar onun gerçek
aşkıydı…” diye… O yüksek duvarlara ve mimari harikalara bakın ve o küçücük
siluetin duvarlardan nasıl taştığına, büyüdüğüne ve gençleştiğine tanık olun.
Sonra sokağın bitiminde hep beraber buluşalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder