Size kendimi
anlatmamaya çalışarak aslında berbat bir kısır döngü içinde dönüp dolaşıp yine
kendimi anlatmak zorunda kalacağım Bay K. O yüzden en iyisi susmak. Hem sizin
de çok iyi bildiğiniz gibi hep insanların birbirini ne kadar tanırsa o kadar
çok nefret edeceğini düşünmüşümdür. Sırf bu yüzden anlatmak ve anlaşmak ve
anlaşılmak kelimelerinden nefret ettiğimi de söylemiştim değil mi? Çünkü hiç
birimiz anlaşılamayacak kadar karmaşık varlıklar değiliz. Sizce de öyle değil
mi Bay K? Mesela o ilk karşılaşmamızda, gözlerime baktığınızda ne kadar mutsuz
olduğumu anlamadınız mı? Ya da ben sizin ne kadar yalnız olduğunuzu? Bir mutsuz
ve bir yalnızın şansı hiç denecek kadar yoktur Bay K. Maalesef öyle. Durumu diğer
tüm yükümlülüklerden tenzih ederek söylüyorum bunu. Tüm toplumsal normlardan,
sıkıcı kurallardan, berbat zorunluluklardan ve iğrenç sorumluluklardan ayrı
tutarak.
Sizi duvara çakıp
gittim çünkü gitmek istiyordum Bay K. Bunun başka bir açıklaması yok. İnsanları
tanıdıkça tiksinmekten ya da onların benden iğrenmesinden korkuyorum çünkü. Bu
keskin bir ayazda dudaklarınızın uyuşmasından zevk almakla aynı şey. Hissizlik hissiyatı.
O yüzden insanlardan ne kadar uzak durursak o kadar iyi bana göre. Hisler bizi
tepetaklak eder çünkü ve ben zaten ters yüz yaşadığım için hayatımın düzene
girmesinden deli gibi korkuyorum. Aslında, doğruyu söylemek gerekirse gitmedim
Bay K, kaçtım. Sizden, bu rezil şehirden, en çok da kendimden. Lütfen gülmeyin
Bay K. O üst dudağınızda beliren alaycı kıvrım hiç hoşuma gitmedi. İnsanın
kendinden kaçamayacağını pekala ben de biliyorum! Ah, bu arada yeri gelmişken
size ünlem işaretlerinden nefret ettiğimi de söylemiş miydim? O saçma çizgi ve
nokta beni pek çok şeyden daha çok rahatsız ediyor. Sanki üst üste
bindiklerinde hayatın ayaklarımın altından kayıp boşlukta yok olması için gizli
bir antlaşma yapmışlar gibi geliyor. Anlamsız belki ama böyle.
Gitmek demişken yolları
çocukluğumdan beri çok sevmişimdir Bay K. Bir gün size yabani çocukluğumu da
anlatırım ama şimdi sırası değil. Çünkü konu yollar olunca benim canım başka
bir şeyden bahsetmeyi çekmiyor. Yollarda aidiyetsizliği bulduğumdandır belki. O
sonsuz arayış ve kayboluş ve en sonunda da bir hiçlik buluş beni yeryüzündeki
her şeyden daha fazla cezp ediyor. Çünkü dünyanın kozmosa fırlatılmış bir parça
çöpten başka bir şey olmadığını biliyorum. Ve beni heyecanlandıran bir diğer
şey de kelimeler. Ah, küçük şeylerle mutlu olabilmeyi çok isterdim. Bunu
gerçekten isterdim Bay K. Mesela yeni bir koltuk takımıyla. Onun o yumuşak
derisinin üzerine oturup sabahın köründe kalkıp işe gitmeye, tüm gün çalışıp
insanların saçmalıklarını dinlemeye, akşamları ruhum çekilmiş halde eve dönmeye
ve bunlara benzer tüm o iğrenç şeylere değdiğini düşünüp mutlu olabilirdim. Evet,
bütün o berbat şeyleri yaptım ama şimdi bu muhteşem koltuk takımındayım, demeyi
isterdim. Ama hayır Bay K. Ben hiçbir zaman bunu yapamayacağım. Çünkü paranın
beni gerçekten heyecanlandırdığı tek yer kelimeleri satın alabilmesi. Başkalarının
kelimelerini. Mesela Kafka’nın kelimelerini. Ya da Zweig’in, Ginsberg’ün,
Fante’nin, Rimbaud'nun, Marquez’in, Kerouac’ın ve onlar gibi onlarca tanrının. O lanet olası
para denen kağıt parçaları için tüm gün ruhumu ve gülüşümü satarak akşama dek
çalışıyorsam buna değmeli. Eğer bunu yapamıyorsam Bay K, çalışmanın ne anlamı
var?
İşte bu yüzden her
şeyi, herkesi, en çok da sizi arkamda bırakarak gittim. Sarı, kasvetli günler
ve siyah, yağmurlu geceler boyu tek başıma köhne benzincilerdeki ucuz
motellerde, izbe barlarda, ıssız yol kenarlarında dolandım durdum. Ta ki
herkese farklı bir hikaye anlatmaktan asıl hikayemi unutana dek. Hikaye
uydurmakta iyi olduğumu biliyorsunuz Bay K ve bu aslında hem mucize hem lanet.
Gerçekle hayal arasındaki o akışkan arafı daha da kayganlaştıran kötü bir
ayrıntı. Ya da içinde yaşadığımız rezil dünyayı unutturan büyülü bir sanrı.
Ve işte şimdi lanetli
şehre geri döndüm. Karşınızdayım Bay K. Ve burası, bu o son buluşmamızda bana
dokunduğunuz için sizi yumruklayarak cezalandırdığım şehir
hatırladığımdan daha sıkıcı. Ruhsuz insanları, dinmeyen kornaları, vahşi
sirenleri, iç çığlıkları, görgüsüz kalabalığı, derin uğultusu, çirkin binaları
ile gerçek bir kaos. Kaosu severim Bay K. Bir şey ne kadar karmaşıksa o kadar
gerçektir bana göre. Ama ben artık gerçeklikten sıkıldım. Aslında pek çok
şeyden sıkıldım. Yazmaktan bile. Buraya gelirken, yolda, berbat bir hikaye
yazdım ve camdan rüzgara verdim. İyi olsaydı da verecektim. Bu da rüzgarın
şanssızlığı. Hikayeyi aç bir hayvan gibi arsızca aldı ve midesine indirip yok
etti ki bu bence oldukça sıradandı. Onu bana geri vermeliydi Bay K. Kötü de
olsa benimdi çünkü. Aynı bu şehir gibi. Ve şimdi mümkün olan en kısa sürede bu
şehirden gideceğim. Kendime küçük bir kasabada çalışabileceğim küçük bir
kütüphane buldum. Brautigan’ın Kürtaj’ındaki kadar olmasa da güzel bir yer.
Orta sınıf bir hayalin içinde orta sınıf bir hayat sürmek. Yapmak istediğim şey
bu Bay K. Daha fazlasını ya da azını kaldıramam.
Size bunları neden mi
anlatıyorum? Çünkü anlatacak başka kimsem yok. Dürüstçe cevabım bu. Ha, bir de
sizin içimi görmekte iyi olduğunuzu biliyorum Bay K ve kesinlikle rahmimden
bahsetmiyorum. Her neyse… Tüm
bu safsataların en başta söylediklerimle çelişki içinde olduğunun farkındayım.
Umurumda değil. Çelişkileri severim. Tutarlılığın saçmalıktan başka bir şey
olmadığını bilecek kadar çok şey yaşadım çünkü. Ah hayır, hayır. Bana gitme
demeyin Bay K. Bunu yapmayın. Yoksa size Kafka’nın ‘dayanılmaz olan aslında
yaşam değilmiş, insanlarmış’ sözü ile karşılık vermek zorunda kalırım ki bu
benim kendimi tam ukala bir pislik gibi hissetmeme yol açar.
Pekala… Öğüdünüzü
düşüneceğim. Bunu öylesine söylemediğimi biliyorsunuz, gitmemeyi gerçekten bir
seçenek olarak düşüneceğim. Ama şu an kafam bu lanet şehirden daha karışık. Her
ara sokağında onlarca kanlı kavga var, her köşe başında cinayetler ve her
hücrem acı çekiyor, karanlık bir sis zihnimi bulandırıyor. Az önce dediğiniz
gibi Bay K, mutsuzluk, acı ve
farkındalık için doğmuş bir ruh ne kadar huzurlu olabilirse o kadar sıradan
durmaya çalışıyorum karşınızda. Yanlış bir zamanda doğduğumu biliyorum. Yanlış
bir bedende de. Hatta belki de yanlış bir gezegende. Bunları değiştiremem. Ama
yaşayacağım hayatı bir katre de olsa değiştirebilirim. Belki.
KaraŞapka
3 yorum:
eğer hoşçakal dediğinizde hoşçakalabilecek olsam bay karaşapka, asla gitmenize izin vermezdim. pek mümkün değil biliyorsunuz bu kaosta birbirini tek kelime ile mutlu edebilecek insanların buluşması, hele ki sizi dinleyebiliyorken, bu baş ağrısıyla hem de, şarkıları bile kendime yük görürken sizin sesinizle rahatlamışsam neden bırakayım sizi? gitme demem elbette tanırım sizi herşeye bir cevabınız var, ama benim de var bay karaşapka, gitme diyerek tutmayacağım sizi yanımda, eğer benimle konuşurken o kaostan kurtulma umudunuzu benim için de diliyorsanız,kaçacağınız o ucuz pansiyonlarda (mütevazı pek hoş kaçıyor ,oldukça pis bir pansiyon bu , en az bizim kadar)bir gün gelirsiniz bay karaşapka. Bugün gitseniz bile. Hoşçakalmayın benimle kalın (şimdi gitseniz bile bir yerde yüreğinizde benimle kalın)
anlatmaya çalıştıklarınız çok anlamlı bayan K.
lakin insan, yanındaki terleyince üzerini değiştirmek için gecenin ayazında çırılçıplak uyananı ve evden hışımla çıkıp "birkaç sene daha olmaz" diye ayaklarını sürüye sürüye geri döneni öylece bırakıp gidebilecek kudret(!)te.
ünlem kullandım çünkü sevmiyormuşsunuz. sevmediğiniz şeyleri inatla yapmakta üzerime yok.
kendmi siz diye görüp kendi yanağımı sizin yanağınız diye okşuyorsam bay karaşapka bırakın bırakıp gidebilecek asalette(!) olmayı, göremeyen bir sokak kedisi kadar zavallı olmuş gibiyim
böyle dedim çünkü sokak çok tehlikeli bay k. özellikle de evden hışımla çıkanların olduğu o karanlık sokaklarda göremeyen bir kediyseniz
size zarar verecekleri göremiyorsanız bayım sadece sonunuzu beklersiniz ve ben severim
sevmediğim şeyleri inatla yapıp bana beni hatırlatanları severim
sizi severim
Yorum Gönder