Sayfalar

30 Eylül 2015 Çarşamba

ruhi

neyi anlatacağınızı bilmediğiniz zaman yapılacak en klasik numara kendinizi anlatmaktır. kendini anlatmak kolayda nereden başlayacağınız biraz sıkıntı ben hep burada takılırım. nereden başlayacağım bazen o kadar büyür ki kafamın içinde hikayeyi defalarca kurgulamaktan bitap düşerim. nasıl anlatsam daha etkileyici olur? acaba şu kısmı da katsam sıkılırlar mı? olay nerede düğümlenir? düğümleri nasıl açarım? nerede bitsin?  -ve samimiyet ölür. ve yine ne gariptir dünya'yı onun kurtaracağı söylenir. böyle bir şey mümkünse. denedim hakim bey defalarca samimi olmayı denedim. şimdi kendine bile yabancı bir adam olsam da (bu serzenişte bile afili sözler, samimiyete bak) ama cidden uzun bir süre samimi olmayı denedim. zamanla öğrendim sonra, samimiyetin kaybetmek olduğunu spor müsabakalarında şerefli ikinci olmak gibi bir şey samimiyken kaybetmek. çünkü bu hayatta kimse sizi dinlemiyor.siz sizi anlattıkça önce soranlar sizden soğuyor sonra siz kendinizden soğuyorsunuz -ulan acaba bende mi bir bokluk var diyerek. zeki olanlar bunu daha önce anlıyorlar herhalde, ben biraz geç anladım. herkes sizi bir eklem olarak görüyor, hayatına sizi eklemlendirdiği ölçüde değerlisiniz. soru sorarken bile duymak istediği cevabı almak için soruyor, gerçeğe kimsenin tahammülü yok bu çağda. işe yaramıyorsanız yoksunuz, gerçek işe yaramıyorsa yok. mesele bu kadar basit işte doktor. bu yazdıklarımın kado'yu özlememle bir ilgisi yok ama bu saatte canım sıkkın. şimdi kim bilir ne yapıyor o dağ başında?

4 Eylül 2015 Cuma

yön duygusu bitti

Kendi tabelasının gösterdiği yöne doğru seve seve dönüyordu her şey;
Bıyıklarım sana,
Ağaçlarım kuzeye;
senden kopan bıçaklar tam da kan pompaladığım noktaya. hiç şaşmaz
13 yaşımdan beri edebiyat seviyorum ve farkettim ki 
son iki üç yılın en alengirli hikayesiymiş aşkımız, ne yazıkmış,
dünyaya fırlatılışımın bilmemkaçıncı yıl dönümünde hatırlaladıklarım
fırlatma platformunun üzerindeki morluklar ve
hızını güzelliğinden aldığıydı fırlatıldığım mancınığın.
ama bu şimdi bitiyor, bu dünya uykum
oysa ben çocukken her boş vaktimde kuşlara bakarak uyurdum;
ev boşaldığında balon vuran havalı tüfekle hafızama kazıdığım her kuşu vururdum.

2 Eylül 2015 Çarşamba

kayıp günler günlüğü

Hakkınız yoktur kimsenin görmediğini
Bilmek istemeye.
İçinde bulunduğunuz durumdur, sizi bana yaklaştıran,
Benden uzaklaştıran 
ve sonunda nefretin geri dönülmez yanlışlarına düşmenizi sağlayan. 
Zaten yolunu kaybedecekti herkes
Hatta belki ilk önce ışığı en kuvvetli olan. 
Çünkü hikayenin o kısmında, bazı titrek mum ışıkları
Ve şehrin tüm aklı kaçıkları aynı meydanda
Büyük bir led ekrandan geçişini izleyecekler,
Onursuz ama çoktan yazılmış hayatımın.
Bir seslenişten bahsetmiyorum asla yanlış anlaşılmasın
Bahsettiğim, sadece gece olduğunda büyüyen endemik bir tür gibi
Sadece geceleyin büyümüş bir geleceğin başlangıcıdır;
Çünkü o gecelerden birinde büyük puntolarla olmasa da madde madde açıklanmıştı başıma gelecekler gün doğmadan,
Bir gastenin 'mütevazi büyüler ve futbolcular için astroloji' adlı köşesinde. 

Kim vurduya giden şey sadece bazı tatil planları değil hayatta mesela huzurumuz da biraz evvel buradaydı
Islak çıplak ayaklı çocuklar tahta iskelelerde koşturmayı hiç bırakmasın istedim, 
Güneş batacak gibi yapmasın da plaj arılarla dolmasın istedim, şehre dönmemeliydim,
Memnundum misafir olmaktan hatta bunun için para bile ödedim
Yine de anlayamadım, sıcağın verdiği mutluluğu;
Denizin aslında çarşaf gibi olmak zorunda olmadığını,
Ayaklarımı niye bu kadar önemsediğimi hiç anlayamadım, 
Anlatılmadı hiçbir antik yunan tanrısı tarafından.
Zıtlığın büyüsüne kapılmamak lazımmış onu anladım ama 
Helal olsun bana.
Kendimi kucaklamak istedim kendi kollarımlan.