Ankara'dan dönüyordum, otobüsteydim. Otobüs daha önce Ankara'dan hiç dönmediğim kadar ormanlık ve dağlık bir yolu kullanıyordu. Pencereden baktıkça yer yer simsiyah, yer yer koyu gri olan bulutların rengine bürünüyordum. Ankara'da Melih vardı ve Melih sayesinde tanıştığım birkaç arkadaş. Pazar günü öğleden sonra iki buçuk otobüsüne binmiştim,
Ankara'dan çıkınca yağmur, Bolu'da ise her şey acı vermeye başlamıştı; İstanbul'a vardığımızda kilo vermiştim.
Her biri kendi içinde farklı şekilde mükemmel olan 5 günün, eve dönüşü asitten düşüyormuş gibi hissettiriyordu.
Doğduğum evden ayrıldıktan sonra, bir daha hiçbir zaman evdeymiş gibi hissetmemiştim. Ama uzun aralıklarla yaptığım iki Ankara ziyaretinde de kendimi evimde, yanında mutlu olduğum insanlarla, olmam gereken yerdeymişim gibi hissediyordum.
Dönmek elbette zor olacaktı.
Nitekim döndüm
Ankara'yı ve içinde barındırdıklarını unuttum; Yasemin'in balkonundan Atakule'nin görünmesine şaşırdığımı, Melih'in köpeği Luna'yı niçin sevmediğimi falan.
Kendimi inandırdığım şeyin ne olduğu konusunda tartışmaya girersem kesinlikle kayberim gibi geliyor, zihnim sürekli oyun oynuyorsa demek ki.
Artık içinde kendime dair hiçbir şey bulamadığım İstanbul, her gece beni yeniden kandırmaya çalışsa da ona hep sırtımı dönüp uyuyorum.
18 Temmuz 2014 Cuma
15 Temmuz 2014 Salı
Epistemolojik Açıdan Mükemmel Bir Masumiyete Sahip Pozitivist İntahar Yöntemleri
Bir
topluluğun öğesi yaşamsal bir yapıya sahipse, canlı bir cismin organik öğesi de
kimyasal bir yapıya sahiptir. Yaşam organize bir moleküldür. Bu organize
moleküller aynı anda birbirine düşman monada, yani tek olana aittir. Bana öyle
geliyor ki, yaşamda her an duyduğumuz ilerleme ihtiyacı, bağımsızlıkların
yadsınabilirliğini ölçüsündedir. Bedeninizde yada topraklarınızda yer alan uysal moleküller içerisinde direnenlerle
yaşamak ne kadar zor, bilirsiniz?
Stoacıların
muhtemelen yüzyıllar önce moleküler dünyadan pek fazla haberi yoktu. Ancak onlara göre ölüm,
aynı izleğe tekabül eder biçimde “bedenimizi oluşturan öğelerin dağılması,
insan ruhunun aslında evrendeki ruha geri dönmesi” anlamına gelir. Irmaklar
nasıl denize dökülürse, insan ruhu da döner dolaşır yine aynı evrenin ruhuna dökülecektir.
“Tanrılar
öldüğünde daima türlü şekillerde ölürler” der bundan yüzyıllar sonra başka bir
stoacı. Bunu biliyorum ve sırf bu nedenle sonsuzluğu zamansal bir aralık olarak
değil, yaşayanlara ait görüyorum. Elbette bir bilgenin ölüme bakış açısı
herhangi birinin bakış açısından farklıdır. Cicero’ya kulak verirsek ölmek
istemiyorum ölmeyi de hiç önemsemiyorum aslında.
Cicero’yu
en çok seven bilim adamı Niels Bohr, ışık kuramındaki dalga-parçacık ikilemini
çözmüş ve Danimarka devletince şövalye yapılırken kendisine arma seçmesi
söylendiğinde Yin-Yang’ı simgesini ve şu sözleri seçer “karşıtlar
tamamlayıcıdır” abiler!
Termodinamiğin
ikinci yasasına göre ısı farkı kalmayınca evren ölecek ve ısı ölümü nedeniyle
evren yok olacaktır. Bu entropi bizi şuna götürür, kendinizi çalıştığınız iş yerinin 20. katından aşağıya
bıraktığınızda bedeninizin soğuması değildir aslında ölümünüzün anlamı.
Kendinizi kadavra üzerinde düşünün, evrenin kendini sürdürmesi için doğal farkların
zorunlu olduğunu göreceksiniz.
Sonuçta yaşam probleminin çözümü, problemin ortadan kalması
ile görülür ve biyolojide canlılık probleminin çözüm önerisi düşünceden geriye
doğru adım atmaktır. Nasıl mı?
Aynı Durkheim’ın sosyalleşmenin sınırlarını çizerken öğrettiği
gibi “içgüdünün otoritesi” ile. Sosyalleştirici pratiklerin en etkilisi olan intihar
için karşımızda dört sistematik vardır.
Egoist İntihar
Toplumsal bağların zayıflaması sonucu ortaya çıkar. Toplumda
bireysel egonun, toplumsal egonun karşısında ve onun aleyhinde kendini aşırı
bir şekilde ortaya koyduğu durumdur.
Ölçüsüz bireyleşme halidir.Öz merkezli, egosantrik veya
benlikçi intihar olarak açıklamak gerekir.
Bireyler vesayetten kurtulup, toplumun meşruiyetini
reddettiklerinde “ölüm vasıtasıyla üzerilerindeki sorumluluktan sıyrılmaları” sağlanacak
ve dolayısıyla toplumun itiraz edecek otoritesi de kalmayacaktır. Psikolojik
anlamda kırılganlığı artan insanın umudunu kaybediştir.
Buna en uygun yöntem "AŞIRI DOZDA İLAÇ" almaktır. İlaç alın
ama felç kalmak istemiyorsanız uygun dozda almayı ihmal etmeyiniz.
Şimdi bütün parçalar ve gerçekten de yaşayan varlığın
bütünü belli bir içsel sıcaklığı içerir.
Alturist İntihar
“Kişiliksizliğe neden olan” koşullarda yani bireyin “grubun
içerisinde yok olduğu” durumlarda karşımıza çıkar. Özellikle arkaik toplumlarda
gözlenir. Yaşadığınız toplumdur sizi - yani kendi kendisini - yok etmek için
ezendir.
Buna uygun en yöntem kendinizi "ASMAKTIR." Boyun kırılması
ile sonuçlanır, omuriliğiniz zedelenecek ve ani ölüm gerçekleşecektir. En iyi
ikinci yöntem kendinizi "SİLAHLA VURMAKTIR." Boğazdan vurmak dönüşü olmayan tek
yöntemdir.
Sıcaklığın kaynağı kalpte bulunmalıdır ve kana sahip
olmayan hayvanlarda da buna benzer bir yerde. Çünkü her parçanın sahip olduğu
doğal sıcaklık sayesinde yediklerinizi sindirirsiniz.
Anomik İntihar
Toplumsal dengenin ihtiyaç duyduğu moderatör rolünü
üstlenmediğinde, bireysel istek ve tutkuların önünde hiçbir engel kalmaz.
Tutkuların disipline alınamadığı anlarda anomi doğar.
Kronik bir şekilde gözlemlenir. Özellikle modern çağda her
yeni gün ilişkiler endüstriyel bir anlam kazanmaya başlamıştır.”Anomi sizin
belirleyemediğiniz kaderin sillesidir.”
Buna uygun en uygun yöntem "ENJEKSİYONDUR." Öncelikle korku
ile düzülmemiş birey gerektirir. Beden ısınız aniden tehlikeli boyutlara
ulaşır. Rush ve flash evresi hızlı sonuçlanmış ve kendinizi kısa yoldan bir
sanat dersinde Road Runner isimli bir şiiri okurken bulursunuz.
Bundan dolayıdır ki, bedeninizdeki parçalar
soğuklaştığında yaşam yine de bir an sürer; ama kalp bölgeniz soğuyacaktır ve
bedeniniz yavaşça yok olacaktır.
Fatalist İntihar
Yaşama arzusu yerine karanlık madde yani “yok madde”
konulmuştur. Fatalist intihar bir kendini fazla düzenleme halidir. Geleceği
duvarlar arasında acımasızca kıstırılmış, tutkuları ezici bir disiplin altında
şiddetle bastırılmış bireyin intiharıdır.
Buna uygun en yöntem ise "BOĞAZINIZI" yada "BİLEKLERİNİZİ
KESMEKTİR."
Tendonları kesmek bağlı oldukları kası kesmek ve en az
onun kadar kasıldığınızda solmuş ve tanıdık çiçekleriyle saydam bir gecenin
ayrıksı, loş karanlığına son vermek anlamına gelir.
Öğretinin dediği gibi yıldızlar artık gaz, insan ise bir
alabalıktır.
Şimdi em’ – kendi kanını - çünkü ölüm ancak sıcaklığın
son bulması ile buluşur.
14 Temmuz 2014 Pazartesi
Ben o sıralar
Bize sadece duymak istediklerimizi söylüyor ve sadece ihtiyacımız olanı veriyor.Sürekli bir tatmin olma duygusu içinde gidip geliyoruz,bazen çok ama bazen de az.Yine de memnun ediyor bizi hayat.Bir şeyler olsun istiyorsun iyi ya da kötü ama olmuyor.
Ben o sıralar gelecek vaad ediyorum,
Mühendislik birinci sınıfta sakalım mı az yoksa boyum mu kısa gibi dertlerim de var tabii.Ben o sıralar, otobüse binerken güneşi arkama almaya gayret ediyorum,sizin sokaktan geçerken çoğu zaman seni göremeyimişim gibi.Sana henüz aşık olmadım diye okuldan eve yürüyerek gidiyorum,seni görmesem hala yürürdüm aslında o yolu.Ben o sıralar,ortak bir arkadaşımızın evine gitmek için evden çıkıyorum,senin de orada olduğunu bilmeyerek.Oraya vardığımda çoktan gitmiş oluyorsun,ilk defa adını o gün öğreniyorum.Ve ben sana o gece de aşık olamıyorum.Kısa bir yaz geçiyor o sene yine,bir eğitim yılının en soğuk sonbahar günü seni bekliyorum bahçede.
Aradan belki bir ömrü yeterince dolduracak kadar zaman geçiyor.Biz yine "biz" olamıyoruz.Hatırlıyorum da son görüşmemizi,"İstanbul'a gelirsen kesin haberim olsun demiştin"Sustum belki hatırlarsın diye.Sen daha benim İstanbul'da yaşadığımı bile bilmiyorsun.
Ben o sıralar gelecek vaad ediyorum,
Mühendislik birinci sınıfta sakalım mı az yoksa boyum mu kısa gibi dertlerim de var tabii.Ben o sıralar, otobüse binerken güneşi arkama almaya gayret ediyorum,sizin sokaktan geçerken çoğu zaman seni göremeyimişim gibi.Sana henüz aşık olmadım diye okuldan eve yürüyerek gidiyorum,seni görmesem hala yürürdüm aslında o yolu.Ben o sıralar,ortak bir arkadaşımızın evine gitmek için evden çıkıyorum,senin de orada olduğunu bilmeyerek.Oraya vardığımda çoktan gitmiş oluyorsun,ilk defa adını o gün öğreniyorum.Ve ben sana o gece de aşık olamıyorum.Kısa bir yaz geçiyor o sene yine,bir eğitim yılının en soğuk sonbahar günü seni bekliyorum bahçede.
Aradan belki bir ömrü yeterince dolduracak kadar zaman geçiyor.Biz yine "biz" olamıyoruz.Hatırlıyorum da son görüşmemizi,"İstanbul'a gelirsen kesin haberim olsun demiştin"Sustum belki hatırlarsın diye.Sen daha benim İstanbul'da yaşadığımı bile bilmiyorsun.
10 Temmuz 2014 Perşembe
yaşasın halkların seksensekizliliği
ben bunu bir halk türküsü de yapabilirdim mesela
arka mahallede ki çok renkli çocuklara siyah boyalar hediye ederek
ellerine kimseler değmeyen ve tanınmazlık sorunu çeken kim varsa
kim varsa seksensekiz kere küfretmiş talihine hepsini yanıma alıp
sevdalardan vazgeçtikleri ferdi tayfur şarkılarını devrim marşı yaparak
ben bunu bir devrim muhabbeti de yapabilirdim
ece ayhan’ı tanımadan karaşın olan çocuklarla
kırmızı jakoben devrim konuşmaları yapmayacağım
(ki bırakmıştık değil mi hasan bu arada)
hepimizin gizli bir acısı var nasılsa herkesin bilmediği
ben bunu bir aşk şiiri de yapabilirdim mesela
aşk yoksa şiir yok, acı yoksa şiir, şiir yoksa acı, acı yoksa aşk
saçma sapan paradokslar olmamalar saçmalık ve gözyaşı
yıkılsın bütün çiçekçi dükkanları
bu şiiri elbet bitireceğim hafız kanlar olacak ve gözyaşı
bütün kaybedilmiş aşk şehirleri
en afili yesilçam bakışları
ve bir şarkıdan arda kalan ne varsa ne kalırsa insana
bunu yazmalı
şimdi kalmalı
inmeden meydanlara, kavgaya,şehre ve kadınlara
sonu umutla biten semtlerde kalıp
bir kavgayı en başından kurmalı
arka mahallede ki çok renkli çocuklara siyah boyalar hediye ederek
ellerine kimseler değmeyen ve tanınmazlık sorunu çeken kim varsa
kim varsa seksensekiz kere küfretmiş talihine hepsini yanıma alıp
sevdalardan vazgeçtikleri ferdi tayfur şarkılarını devrim marşı yaparak
ben bunu bir devrim muhabbeti de yapabilirdim
ece ayhan’ı tanımadan karaşın olan çocuklarla
kırmızı jakoben devrim konuşmaları yapmayacağım
(ki bırakmıştık değil mi hasan bu arada)
hepimizin gizli bir acısı var nasılsa herkesin bilmediği
ben bunu bir aşk şiiri de yapabilirdim mesela
aşk yoksa şiir yok, acı yoksa şiir, şiir yoksa acı, acı yoksa aşk
saçma sapan paradokslar olmamalar saçmalık ve gözyaşı
yıkılsın bütün çiçekçi dükkanları
bu şiiri elbet bitireceğim hafız kanlar olacak ve gözyaşı
bütün kaybedilmiş aşk şehirleri
en afili yesilçam bakışları
ve bir şarkıdan arda kalan ne varsa ne kalırsa insana
bunu yazmalı
şimdi kalmalı
inmeden meydanlara, kavgaya,şehre ve kadınlara
sonu umutla biten semtlerde kalıp
bir kavgayı en başından kurmalı
3 Temmuz 2014 Perşembe
Spesifik spazmlar
Televizyonun karşısına oturmuş, 40 derecelik sıcağa aldırmadan vodka içiyorlardı.Serkan yetimhanede büyümüş,Aykut'un anne ve babası çok küçük yaşta öldüğü için babaannesi yanına almıştı onu.Birbirinden tuhaf bu iki hayat yine çok tuhaf bir biçimde tanışmalarına sebep oldu.Ot içerken tanışıp,rakı içerken eve çıkma kararı aldılar.
Nasıl anlatacaksın.Bilmiyorum.Ne demek bilmiyorum oğlum,benim için sorun olmaz kimsem yok,işimde var bir şekilde hayata devam ederim.O kadın bu yaştan sonra ne hale gelir düşündün mü.Gidince uygun bir zamanda söylerim amma vicdan yaptın amına koyayım.Ne diyim karşısına geçip 8 senede okulu bitiremedim,kovuldum mu diyeyim.Bütün umudu bendim kadının.Neyse siktir et olan oldu artık.Kirayı ödedin mi?Hayır.Karta bak para varsa öde,bira al bide gelirken.Tamam.Sigarada al.
Ders kitaplarını sobada yakarken,aklıma Ayşegül geldi.Sarhoşluğumda verdiği gereksiz özgüvenle telefona sarıldım.Etrafında birkaç erkek olunca ne yapacağını şasıran ve sürekli sevişmek isteyip bir türlü vermeyen kızlar beni hep etkilemiştir zaten.Nasılsın.İyiyim sen.İyiyim bende sağol.Akşam ne yapıyorsun bir planın var mı.Aslında Özgeyle bir işim var.Siktir et Özge'yi yarın gidiyorum biliyorsun bu gece görüşelim,lütfen.Tamam.Serkanın çalıştığı bara gel.Olur.Serkanın bara gitmiş,ben eşyalarımı topladığım süre zarfında,hiçbir şey yememiş sadece içmiştim.Saat geç olmadan barın önünde dikildim.Sigaramın bitmesini bekledim,fakirlik prensibimdir bitmeden atmam.İçeri girdiğimde Ayşegül çoktan gelmişti bile.Yanına gittim.Böyle bir güzellik olamaz,ben gelene kadar ondan gözünü ayırmayan bütün andavallar önüne döndü.İçkiyle doğru orantılı olarak sohbet yön değistirmeye başladı.Nasıl bu hale geldin sen.Ne varmış halimde,sizin gibi kulak dolma bilgilerle, adını ve ne işe yaradığını bilmediğim bir bölümden mezun olup,sabah 9 akşam 5 çalışmıycam diye mi.Hayır tabi ki de onu kastetmedim Aykut.İki dakikalık bir sessizlikten sonra,bira bardağı ve sigara paketi arasında gidip gelen elimi tutup"seni seviyorum"dedi.Bu nu ilk söylediğinde yine bu barda belki de aynı masadaydık.O zamanlar ikdisattan bir çocukla takılıyodu,onu benimle aldatmıştı,beni de yine buna benzer bir senaryoyla terk etmişti.Onlarıda hala unutmamıştım.Siktir git lan diye bağardım.Gözleri yırtılana kadar açıldı birden.Herkes dönüp bize baktı.Ne bakıyorsunuz lan diyecek gibi oldum.Çonn diye bir tokat attı,o hızlada çıkıp gitti,bunların tamamı 7 saniye sürdü.Serkan geldi yanıma kolumdan tutup barın karşısına otutturdu beni.Ne dedin lan kıza.Siktir et,viski versene.Tepeleme doldurmuştu öküz o kadar acıydı ki viski yandaki çiftin üstüne kusmamak için zor tuttum kendimi.Tam o sırada beklediğim şey oldu Ayşegül mesaj atmıstı,büyük harflerle orospu çocuğu yazmıştı.Böyle kadınlar sizi terketmeden siz onları terkederseniz orospu çocuğu,onlarla kalırsanız sadece bir alternatif olursunuz.
Sabah uyanıp sağlam bir sigara sardık Sekanla.Gece niye ortalığın anasını o kadar siktin.Ayşegül mevzusu mu.O ne ki taksiye kustun adam attı bizi.Hassiktir! Binaya girdiğimizde İsmet amca uyandı sesten adama I love you so much dedin,kapıyı suratımıza kapattı.Bir nefes daha aldıktan sonra.Gidelim mi artık saat 12 olmuş 1’de otobüsün var dedi Serkan.Gara vardığımızda bir ara gözlerim doldu.Otobüsün önünde sigara içerken,babanneme ne anlatıcam diye düşündüm.Koltuğuma oturup camdan baktığımda yandaki otobüste Ayşegül'ü gördüm.Serkan olmasa perdeyi çekerdim ama beni fark etmesin diye hiç o tarafa bakmadım.Otobüs şehirden çıkmadan muavin geldi yanıma.Ne alırsınız beyefendi.Su var mı ?
Nasıl anlatacaksın.Bilmiyorum.Ne demek bilmiyorum oğlum,benim için sorun olmaz kimsem yok,işimde var bir şekilde hayata devam ederim.O kadın bu yaştan sonra ne hale gelir düşündün mü.Gidince uygun bir zamanda söylerim amma vicdan yaptın amına koyayım.Ne diyim karşısına geçip 8 senede okulu bitiremedim,kovuldum mu diyeyim.Bütün umudu bendim kadının.Neyse siktir et olan oldu artık.Kirayı ödedin mi?Hayır.Karta bak para varsa öde,bira al bide gelirken.Tamam.Sigarada al.
Ders kitaplarını sobada yakarken,aklıma Ayşegül geldi.Sarhoşluğumda verdiği gereksiz özgüvenle telefona sarıldım.Etrafında birkaç erkek olunca ne yapacağını şasıran ve sürekli sevişmek isteyip bir türlü vermeyen kızlar beni hep etkilemiştir zaten.Nasılsın.İyiyim sen.İyiyim bende sağol.Akşam ne yapıyorsun bir planın var mı.Aslında Özgeyle bir işim var.Siktir et Özge'yi yarın gidiyorum biliyorsun bu gece görüşelim,lütfen.Tamam.Serkanın çalıştığı bara gel.Olur.Serkanın bara gitmiş,ben eşyalarımı topladığım süre zarfında,hiçbir şey yememiş sadece içmiştim.Saat geç olmadan barın önünde dikildim.Sigaramın bitmesini bekledim,fakirlik prensibimdir bitmeden atmam.İçeri girdiğimde Ayşegül çoktan gelmişti bile.Yanına gittim.Böyle bir güzellik olamaz,ben gelene kadar ondan gözünü ayırmayan bütün andavallar önüne döndü.İçkiyle doğru orantılı olarak sohbet yön değistirmeye başladı.Nasıl bu hale geldin sen.Ne varmış halimde,sizin gibi kulak dolma bilgilerle, adını ve ne işe yaradığını bilmediğim bir bölümden mezun olup,sabah 9 akşam 5 çalışmıycam diye mi.Hayır tabi ki de onu kastetmedim Aykut.İki dakikalık bir sessizlikten sonra,bira bardağı ve sigara paketi arasında gidip gelen elimi tutup"seni seviyorum"dedi.Bu nu ilk söylediğinde yine bu barda belki de aynı masadaydık.O zamanlar ikdisattan bir çocukla takılıyodu,onu benimle aldatmıştı,beni de yine buna benzer bir senaryoyla terk etmişti.Onlarıda hala unutmamıştım.Siktir git lan diye bağardım.Gözleri yırtılana kadar açıldı birden.Herkes dönüp bize baktı.Ne bakıyorsunuz lan diyecek gibi oldum.Çonn diye bir tokat attı,o hızlada çıkıp gitti,bunların tamamı 7 saniye sürdü.Serkan geldi yanıma kolumdan tutup barın karşısına otutturdu beni.Ne dedin lan kıza.Siktir et,viski versene.Tepeleme doldurmuştu öküz o kadar acıydı ki viski yandaki çiftin üstüne kusmamak için zor tuttum kendimi.Tam o sırada beklediğim şey oldu Ayşegül mesaj atmıstı,büyük harflerle orospu çocuğu yazmıştı.Böyle kadınlar sizi terketmeden siz onları terkederseniz orospu çocuğu,onlarla kalırsanız sadece bir alternatif olursunuz.
Sabah uyanıp sağlam bir sigara sardık Sekanla.Gece niye ortalığın anasını o kadar siktin.Ayşegül mevzusu mu.O ne ki taksiye kustun adam attı bizi.Hassiktir! Binaya girdiğimizde İsmet amca uyandı sesten adama I love you so much dedin,kapıyı suratımıza kapattı.Bir nefes daha aldıktan sonra.Gidelim mi artık saat 12 olmuş 1’de otobüsün var dedi Serkan.Gara vardığımızda bir ara gözlerim doldu.Otobüsün önünde sigara içerken,babanneme ne anlatıcam diye düşündüm.Koltuğuma oturup camdan baktığımda yandaki otobüste Ayşegül'ü gördüm.Serkan olmasa perdeyi çekerdim ama beni fark etmesin diye hiç o tarafa bakmadım.Otobüs şehirden çıkmadan muavin geldi yanıma.Ne alırsınız beyefendi.Su var mı ?
keyfe keder
Hissiyat bir, birbirine dikilen şiirler
Kalesinin altın anahtarlarını denize atmış
insaniyet arayan emekli bir kral gibi yürüyordum
aklıma geldi, aklıma gelebileceğin
-durdum-
mermiyi ağzına vermek
namlunun
rakı bi bana yarıyor
anlıyor musun
bu dizeyi söylemek istemedim
içimde karışık haller içindeyim
oralet kavanozuna uzanmak için çıktığı sandalye sallanınca
korkuyu anlayan bir çocuk gibi
anlatamam hislerimi
beden zayıflayınca ruh güçlenir diyor
bektaşi ve mayalı abiler
bu biranın dibi diyorum
çok korkma, düşersin çocuğum
aman adını ufak yaz ali
yaz ki sığsın o koca isim
o uzun nakaratı şarkının
hani mutlu olmaktan bahsederken kaydı durduran kör harmonikacı
hatırlıyor musun
dört nala gelip uzak asyadan
kasıklarına bir kısrak gibi uzanmak istiyorsam
bil ki bıkmışım insan etinin o iğrelti seslerinden
yusuf diyorum
ne mutlu ki kuyu da
kuyu ne mutlu ki
yusuf’un yüreği atmakta
her şey az buçuk naylon işte şu dünyada
saatler, leğenler, otobüsler, sıralar, bankalar-yürümeye devam ettim-
anlatamıyorum kendimi
cezayir’de oturmak istiyorum bir kayalığın dibinde
ellerim bağlı olsun istiyorum bir gün
ve hissetmek göğün örsünü göğüs kafesimde
kaç ton baskıya dayanabilir insan bilmiyorum doktor
ama tüm insanlık omuzlarımda
gökten yıldız çalmaya çalışıyoruz
en üstte ki çocuğun elleri çok kısa
uzanamıyoruz
anlamsızım, ah ulan anlamdan bozma
uykusuzluğumun derin sırrında anladığım bir hakikat der ki
ellerim kollarıma dikili olsa da
ellerim çok uzakta, aslında
ve orta asyanın bazı noktalarında
çok ince bir bağlama sesinin grtlağı olsam
kara kuru yanık ellerde ak bebekler büyür yavrum
sende büyüdün, eğer büyümek geçmişten nefret etmekse
bir kemal sunal filminin melodisi oldum geçen hafta
sanki güzel sevmiştim. ağaçtan bir çocuğun elinde kaçırılan
şeftali gibi işte. insana uzak kıyılar gibi. değil belki.
yürüdüm, omuzum da bir el yok.
ince bir ses işittim. yere oturmalı insan bazen
-dedi-
kaldırıma. hatırla bu dünyayı. üzerine kurduğun taş avluyu
avluda ki ölü iranlı kadını
kanına boyanmış bülbüllerin güllere sarılışını
bu dedi çocuk
bir alevi sazı mı?
kederin memleketi neresidir mirim, nah şuramızdan
başka.
sanki her yıpranışın bir kökeni vardı
bugün utancım halkı katledilmiş bir Kızıldereli gibi ağladı tepenin üzerinde
içimde ki yılmışlık
varoluşçulara küfretmekten geliyor yakup
şu içimde ki bitkinlik
avuç içleri hariç gece karası bir zencinin
köle düşerken
gemiden annesine son bakışı
afrikayım
afrikasın
ama bu değil ki malatya inkarımdır
delik deşik oldu şair
anlamadı başta askerler
içinden fışkıran o hırçın suyu
ne bilsinler içinde ki nehri de vurduklarını
merdivenlerden iniyordum
ama görecelilikte bir bulmacayım
indiğim kaçıyor benden
ben dünyanın bizi istemediği anları çok seviyorum
istenilmediğim anları hep anlıyorum
içimde ufak rüzgarlar esiyor
yedi milyarız
yedi adet milyar
hepimizin hem fikir olduğu bir şey var
istenmemek, atmosferde ağlayan bir gök taşı kadar
yer kaplar
ceviz kabuğundan bozma ruhumuz da
-uyu artık ali-
ali kim ki
ali benim babam
ali benim oğlum
bir elmanın düşme ihtimali ali
atların evcilleşmeye karar verdiği o berbat çarşamba gecesidir
ali
teslim olmaktır, teslim alanı hiç umursamadan
hani şu idam mahkumlarının son isteğini soran bey baba
işte o değildir ali
bugün cuma
yarın cumartesi. bu gayet doğru.
doğru olmak ne yorucu
günlerin sonu olmasa bile
düzenin kırılacağı ilk salı sonrası özgür günde
isyan öneriyorum güzelim
her gün sadece yürümemize engel olan her şeye
***
sen dedim evlat
baban ne iş yapıyor
-tam zamanlı bir ölü
kadın bi başına oturuyordu
tabiki de sigara sarmayı biliyordu
her yerinden kırılmış bir kaç insan
en ufak parçalarını bile aradım kara ormanın ardında ki dağlarda
param parça olmuş bir bebek
sigarasını içiyor ihtiyar
kabullenmek güzelim
şu belimde on dört yıldır bir ağrı var
şimdi ben ve mahalledeki çocuklar bir karar aldık
bir daha suratlarımızı dağıtmayacağız
benim ki hala kayıp
baksana
ağzım yok
barbarlığım yok
her şeye evet der gibi bakan gözler ile
zindanların önünden geçir beni
güzel şeyler söyleyebilmek istiyorum
hüküm giymiş çocuklara
istekleri ne olursa
yolların bittiği yerde merdivenler başlıyor
iki yanım uçsuz bucaksız cellat ile dolu bir taşrada
-ama bey abiler ben karanlıktan korkarım
diye ağlamak istiyorum
ne yazıyordu Sezar’ın mezarında
-nasıl olsa kimse bizi anlamayacak.
sahibinden az hasarlı boyası temiz imparatorluk
uygun fiyatlara kendimi bile bırakıyorum
"bakma işte şöyle" dediğin an
başını çevirirken her şeyden bıkkın bir salkım söğüt ağacı gibi
özür dilerim. o an sana sarılıp
bin atom bombası gücünde yok olmak
güneşin önünü
görülecek bir şey kalmadı artık
diye kapatmak
ah ulan. beni hiç istemiyorsun.
sigara kırıldı
dedi ki atalay
"merak etme ben onun gönlünü alırım"
bizim akan kanımızı ardımızdan etekleri ile silen kadınlarımız yok
şu kırık gönlü
hangi marangoz peygamberler onaracak
***
ceketim
içimdeki labirentte kaybolmuş bir genç kız
uzatsam ellerimi, korkacaktır dünyadan
korkar elimde kırıl kalmaktan
oysa sadece gözlerimi örtmek istedim
ah ceketim
dünyanın en fakir topraklarına götür çingeneleri
sürgün olsun diye değil
kurtarmak için toprağı kederden
dünyanın en fakir topraklarına dökülsün
rakı
ceketim neredesin
piyanonun siyah tuşlarından birini koydum bohçana
ve karşına çıkabilecek kuşlar için ekmek kırıntıları
ihtiyacın olabilir
sonsuz uzay ve gezegenler arasında
yürümeye çıkıyorsun
at nebulasına dikkat et
onun için bir şiir yazmıştım
o ve bayan cica’nın yaşama dönme şansına
onu da götür yanında
namlularda yürüyeceksin
ve olmasın diye o güzel ayakların yanlış gerilmiş bir isa
kaburgamdan yapacağım bir kayık
hades’e akan güllü ırmaklarda süzülüp duracaksın
ceketim, dur dinle beni. seni o parkta bırakmak istememiştim.
dökülmesi için ruhun bardağa
dünya bir dizinin üstüne çöktü
döküldün gördüm
doldurdum seni
bardağa
gördüm
devir almıyor motor, sanırım toprağın suratının bu çizgisi
aşılmaz olacak bize
şahidimdir üzerimde ki gök kubbe
ben artık sizinle anı uzay zaman eğrisinde değilim
aç dünya çocuklarına bölünmüş bir ekmek gibi parçalanırken
uzaya fırlatılan roketler
ben de yürüyorum şu eski patikadan
sanırım sıkıştım kaldım üç dakika içine
her şey basa sarıyor
her şey
size söyleyebileceklerim ancak bu kadar eder
emekli albay ve kancık tüccarlar
bu kadar
benden
bu kadar.
2 Temmuz 2014 Çarşamba
-Ruhi-
“daha önce musa’nın öldüğü yere hiç gitmedim”
Bir şehri ne zaman özler insan? Bir şehri ne zaman unutur? ne zaman alışır bir şehre? Ne zaman nefret eder? Hangi şehrin hangi yerin de hangi insanın yanın da kaç kere tekrarladım bunları ve ne zaman tekrarlasam korktum, her korktuğum da başka bir şehir de açtım gözümü, kavafis’in o dizeleriyle karşılaşmaktan, başka bir şehir bulamamaktan, yenilmekten, yenilmiş bir adam gibi görünmekten korktum.
ne zaman korksam başka bir şehre gittim. başka bir adam oldum.kimseye hikayemden bahsetmedim ilk ne için çıkmıştım o şehirden üniversite’mi? yaşım kaçtı 20. ya musa? musa nerdeydi? neresindeydi bunca hikayenin? en başında mı? Sahiden musa var mıydı? yok muydu? musa kimdi? musa yı unutabilir miydim? Görmeye cesaretim var mıydı? ölmüş müydü? ne zaman ölmüştü?
aynadan dönen suret gibiydi musa, ona baktıkça kendimi görürdüm.yedi yaşındaydım omzu omzuma değmişti. aynı okul da aynı sıradaydık. ben susardım, o konuşurdu. o düşünürdü, ben yapardım o varken ne bir eksik ne bir fazla. Peki ya şimdi? Şimdi burada bilmem kaçıncı şehir musa dan sonra… bilmem kaçıncı ay musa sız… şimdi tamda burada kim ne kadar eksik? musa dost… musa kardeş… yar yanağından gayrı ne varsa paylaşmıştık musa’yla suçu, dayağı, tütünü, topu, yatağı, oyunu, her şeyi musa’yı nerden anlatmaya başlasam hikaye hep bir eksik… musa koca çocuk…musa öyle kolay anlatılır mı? musa sığar mı ki kağıda?
18 de liseyi bitirdik 19 da aynı dershanenin aynı sırasındaydık yine, 20 de ben gittim üniversiteye, 21 in de o 6 ay sonra ölüm haberi geldi. cenazesine gitmedim korktum. haberden sonra 3 ay kendime gelemedim ölsün istemedim ben yaşadıkça yaşasın istedim eskisi gibi olsun istedim. her arada kaldığım da ona sordum. onun gibi düşündüm. sonra onun gibi düşünen beynimle tartıştım, tıpkı hayattaymış gibi. hiçbir kavga ya onunla sırt sırta verdiğim gibi girmedim, hayatıma giren hiç kimseye ondan bahsetmedim, onun la olan bütün hayatımı dondurdum o mahalleye bir daha uğramadım geçip gidemedim o sokaklarda onsuz aileme ailesine bütün geçmişime bir daha dokunmadım onu tekrar öldürürler diye tekrar öldüğünü duyarsam dayanamam diye korktum.
adım ruhi, hikayemi anlatmayacağım –ki tek başına pekte matah sayılmaz ama insanlar musa’yı bilsin istedim. adımı dedem koymuş doğduğum da. ne anlama geldiğini ben bile unuttum. şimdi burada bu adanın tam ortasın da musa yla aramız da sadece bir deniz varken ruhi ne diye sorsanız arafta ki derim.
adım ruhi, bunun ne önemi var bilmiyorum. bugün tam 12 sene oldu. 12 sene ye onlarca hikaye sığdırdım ama bir tek musa’yı içime sığdıramadım. adım ruhi onca zamandır kimseye çarpmadan geçiyorum aranızdan, 12 senedir yemek tuzsuz, 12 senedir çay bayat ve 12 senedir bir serçe konmadı camıma.
adım ruhi, ve ben musa değilim.
musa’nın öldüğü gün en sevdiğim şehri en sevdiğim adama bıraktım insanlar adına gitmek dediler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)